Forum içi yönetici alımları için buraya tıklayarak başvuruda bulunun!

Bağlı değilsiniz. Bağlanın ya da kayıt olun

G.Doğu, PKK`yı destekliyor mu?

Aşağa gitmek  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

1G.Doğu, PKK`yı destekliyor mu? Empty G.Doğu, PKK`yı destekliyor mu? Cuma Şub. 20, 2009 9:04 am

Misafir


Misafir

CAFER SERİNKAN`ın analizi
Doğu ve Güneydoğunun genelinde, aşiret sistemine dayalı feodal düzen, her şeye rağmen hala devam etmekte, bölgenin sosyal, ekonomik ve siyasi hayatının içerisinde değişik yansımalara neden olmaktadır.
Bölge insanında aşiret yapısından dolayı girişimcilik ruhu gelişmemekte ve insanlar sürekli olarak bir şemsiye altına sığınma ihtiyacı hissetmektedir. Bu durum, bölgedeki ticari yaşam ve sınaî üretimin düşük olmasına ve tabir caizse aşiret yapısının pençesinden kurtulan vatandaşın, bölücü örgütün veya suç örgütlerinin kucağına düşmesine neden olmaktadır. Bununla birlikte bölgede yaşanan terör sürecinde, en çok güç kaybına uğrayan kesimin de aşiret reisleri olduğu görülmektedir.
Bölgede terör ve güvenlik nedeniyle köylerini terk ederek şehir varoşlarına yerleşen insanlar arasında “ağalık” sistemine karşı ciddi bir tepki oluşmuştur. Şehirleşme kültürü ile birlikte aşiret sistemi çözülmeye başlamıştır. Ancak bölgedeki aşiret yapısının çözülmeye başlamasıyla birlikte yerine, bireysel yaşama ilişkin sosyal dönüşümün sağlanamaması toplumsal ve sosyal çöküntüye sebebiyet vermektedir. Benzer şekilde aile içindeki ekonomik yapının çökmesi de, anne ve babanın çocuklar üzerindeki otoritesini zayıflatmaktadır.
Aynı şekilde basın-yayın yoluyla topluma tele-vole kültürünün sunulması, lüks hayatın özendirilmesi ve Diyarbakır başta olmak üzere bazı bölge illerinde bir kesimin yaşadığı lüks hayat, bu hayata ulaşamayan genç kitlelerde intikam hislerini körüklemektedir. Bu da devlet ve servet düşmanlığının oluşmasına sebebiyet vermektedir.
Kent varoşlarında yaşanan yokluk, varlığa karşı düşmanlık doğurmaktadır. Şehir varoşlarında zor şartlar altında yaşayan bu kitlelerde, kabul etmek gerekir ki, Devlete karşı bir aidiyet duygusu bulunmamaktadır. “Benim Vatanım, Benim Bayrağım, Benim Devletim” diyen, devlet malına ve milli değerlere karşı sahiplik besleyen gençlerin sayısı maalesef son derece sınırlıdır.
Bu durum, bölücü terör örgütü tarafından kullanılmakta ve mevcut sıkıntıların sorumlusu olarak Devlet gösterilmektedir. Diyarbakır’da 2006 yılı Mart ayında meydana gelen olaylarda banka camlarını yere indiren, marketleri talan eden çocuk ve gençlerden bazılarının hayatında bir kez bile olsa banka şubesine girmemiş, marketten alış-veriş yapmamış olması tesadüf olmasa gerektir. Mersin’in varoşlarında yaşayan bazı çocuk ve kadınların, henüz denizi görmemiş olması ve çocuklardan bazılarının pastörize kutu sütlerini ilk defa okula başladıktan sonra içiyor olmaları da maalesef ülkemizin gerçeklerindendir.
Bölgede yaşayan önemli bir kesimin, otuz yıla yaklaşan terörle mücadele süreciyle birlikte aile düzenleri bozulmuş ve özellikle şehir varoşlarında yaşayanlar ekonomik açıdan zor duruma düşerek, çocukları üzerindeki kontrol ve saygınlıklarını da kaybetmişlerdir.
Diğer yandan kırsal kesim ve şehir varoşlarında yaşayan anne-babalar tarafından çocuklara yeterince ilgi ve şefkat gösterilmemektedir. Maalesef eğitim ve yetiştirilmeleri konusunda özel gayret sarf edilmemekte ve hayatın her aşamasında çocuklar aile içi şiddete maruz kalmaktadırlar.
Aşırı şiddete maruz kalan çocuklar arsızlaşmakta ve sözle ikna edilmeleri de güçleşmektedir. Haddizatında aile içerisinde çocuklara karşı bir “sevgi yoksunluğu” yaşanmaktadır.
Diyarbakır’da yaşanan şu hadise üzerinde düşünülmeye değerdir: Polis devriyeleri tarafından sokakta kaybolmuş altı yaşlarında bir çocuk bulunarak karakola getirilir. Çocuk, evinin adresini bilmemekte ve Türkçe de konuşamamaktadır. Beş günlük bir gecikmeyle, bir şekilde çocuğun ailesi bulunur ve çocuk polis refakatinde aileye teslim edilir. Tuhaf olan, çocuğun anne ve babasının, çocuklarının beş gündür kayıp olduğunun bile farkında olmamalarıdır.
Yine Şanlıurfa ilimizde yaşanmış olan benzer bir olay da, durumun vahametini gözler önüne sermektedir: Bir aile tarafından mahalle karakoluna çocuklarının kaybolduğu ihbarı yapılır. Belli bir süre sonra çocuk bulunur ve durum aileye bildirilir. Çocuğun babası karakola gelerek o anda karakolda bulunan çocuklar arasından kendi çocuğunu alarak gider. Fakat ertesi gün kayıp çocuğun annesinin, çocuk ile birlikte karakola geldiği görülür. Kadın bu “çocuğun kendi çocukları olmadığını”, “kocasının yanlışlıkla başka çocuğu alıp eve getirdiğini” söyler. Sonra da karakoldakilerin şaşkın bakışları altında “doğru çocuğu” alır ve gider.
Bölgede yaşayan anne-babalar, genelde çocukluklarında anlayış ve sevgi görmedikleri için, kendi çocuklarına da sevgi göstermiyor, öpmüyor ve sokakta ellerinden tutarak sahiplenmiyorlar. Aile büyükleri içerisinde çocuklarını sevmek ve şefkat göstermek toplumda “ayıp” olarak lanse edilmektedir. Çocuk, birkaç ailenin birlikte yaşadığı ataerkil aile düzeni içerisinde, kendisini birey olarak görmemekte ve sevgiye-şefkate susamış vaziyette yetişmektedir.
Bölgede yaşayan insanlar arasında, ahlaki yozlaşma süreci de yaşanmaktadır. Geçmişle kıyaslanamayacak ölçüde artan ahlaki yozlaşma sonucunda, bölgede kültürel yozlaşma ortaya çıkmıştır. Kültürel yozlaşma da, kitleler arasında kamplaşma ve çatışmalara yol açmaktadır.
Bölge genelindeki fuhuş vakalarında da büyük artış görülmektedir. Haddizatında toplum, sefalet ve cehalet içerisinde çökme süreci yaşamaktadır. Bu süreç devam ederse, bölücü terör bitirilse dahi toplumsal yaşamda sosyal anarşinin doğması kaçınılmaz olacaktır.
Bölücü terör örgütünün, … Partisi ve yandaşı sivil toplum kuruluşları öncülüğünde, gerçekleştirilen toplumsal eylemlerdeki halkın destek ve katılımı, geçmiş yıllara göre büyük ölçüde azalmıştır. Halkın geneli, geçmiş günleri tekrar yaşamak istememekte ve bu nedenle de her türlü şiddete karşı çıkmaktadır.
Bu durum, terör olaylarına desteğin azalması ve örgütün taban gücünün zayıflaması noktasında, olumlu bir gelişme olmakla birlikte, meseleye bütünüyle Kürt Milliyetçiliği veya Siyasal Kürtçülük bağlamında bakıldığında, tabanın genişlemekte olduğu görülmektedir.
Bölgedeki iller, hatta ilçeler arasında ekonomik, sosyal, kültürel, etnik ve dini yönden önemli farklılıklar vardır. Bütün bu farklılıklara rağmen halkın genel duruşu şu şekilde özetlenebilir: “Hepsinde Kürtçülük bilinci oluşmuş, ancak silahlı mücadeleye karşılar ve eski günleri yaşamak istemiyorlar”.
Diğer yandan, Bölgedeki bazı çıkar grupları, terör ve şiddetin devamını ekonomik rant sağlama vasıtası olarak görmektedir. Yıllar boyu bölgede yerleşen ve devam eden aşiret anlayışı, insanlarda bir hayat tarzı ve “tabu” haline gelmiştir. Bölgede çok geniş tarım arazileri bulunmasına rağmen, toprakların büyük bir bölümü toprak ağaları ve aşiret reislerinin mülkiyetinde bulunmaktadır.
Yöre halkının büyük çoğunluğunun toprak sahibi olma isteği, ekonomik nedenlerden dolayı gerçekleşememektedir. Buna karşılık Terör Örgütü, müzahir ve cahil kesime, bölgedeki geniş tarım arazilerinin toprak ağalarından alınarak herkese eşit olarak dağıtılacağı propagandasını yapmaktadır.
Toprak ağaları ve tabi oldukları aşiret mensupları bölgede egemen güç olarak sadece kendilerini ön plana çıkartmaktadırlar. Vatandaşın resmi kurumlarla temas ve işlerinin takibi bazı yerlerde hala aşiret temsilcileri aracılığıyla yürütülmektedir. Bu durum da, Vatandaş-Devlet bağının kesilmesine ve vatandaşın devleti yeterince tanımamasına neden olmaktadır.
Bir dönemde bölgenin geneli, kamu görevlileri açısından hep sürgün yeri olarak kullanılmıştır. Buraya gönderilen kamu görevlileri verimli olamamışlar, hatta bazılarının hiç öyle bir dertleri de olmamıştır. Bölgeye gelen alt derecedeki memurlarda hala bu anlayışın devam ettiği görülmektedir.
Bölgede, milli ve manevi değerler erozyona uğramıştır. “Karıncayı incitmemek, özü sözü bir olmak, dürüst olmak” gibi ahlaki prensip ve ilkelerin halk arasında büyük ölçüde geçerliliği kalmamıştır. Dini yaşam ve ibadetler şekilden öteye gitmemektedir. Yıllardır devam eden Bölücü Terör; Bölgede kavram kargaşası oluşturmuş ve insanları kutuplaştırmıştır. Özellikle geçmiş yıllarda güvenlik kuvvetlerinin aşırı güç kullanımı, insan hakları ihlallerini artırarak, kitleleri örgüte yakınlaştırmıştır.
Terör Örgütü, bölge halkına yönelik kamu hizmetlerindeki aksaklıkları istismar etmektedir. Örgütün propagandasına kanan bazı insanlar, samimi olarak haklarını isyan ederek elde edebileceklerine inanmakta, bunu her fırsatta değişik tutum ve davranışlarıyla sergilemektedirler.
Bununla birlikte, son iki yıldır Ülkemiz genelindeki köylerin öncelikle içme suyu, kanalizasyon ve asfalt yol sorunlarının çözümüne yönelik olarak valilik ve kaymakamlıklar bünyesindeki Köylere Hizmet Götürme Birlikleri aracılığıyla yürütülen “Köy Altyapısını Destekleme Projesi’nin (KÖYDES), bölge halkı nezdinde memnuniyet uyandırdığı da bir gerçektir.

Sayfa başına dön  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz