Forum içi yönetici alımları için buraya tıklayarak başvuruda bulunun!

Bağlı değilsiniz. Bağlanın ya da kayıt olun

Rapor ve Cevap

Aşağa gitmek  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

1Rapor ve Cevap Empty Rapor ve Cevap Paz Şub. 08, 2009 1:11 pm

Misafir


Misafir

Dine yönelişlerdeki yoğunluğu ve
dindarlıktaki keyfiyet irtifasını dinin bizzat kendisinde mevcut kutsi
cazibeyle, insanların dine olan fıtri meyli ve tabii ihtiyacıyla
açıklamak en makul, en gerçekçi yaklaşım olsa gerektir.
Sekter faaliyetlerin konuyla ilgili katkısını da yine, zaruri
motivasyonlar bakımından dine ait bu özelliklerde aramak icap eder.
Ne din, ne de din adına ifa edilen faaliyetler asla ayrıca bir baskı
unsuru oluşturmazlar; oluşturamazlar. Aksi, dinin kendisiyle tenakuzu,
dolayısıyla da dini faaliyetlerin kendi amaç ve gayeleriyle çelişkiye
düşmesi sayılır.
Gerçek din ve samimi dini faaliyetler ise böylesi bitirici, tüketici
zaaftan çok uzak, çok yücedir. Dinde zorlamanın olmadığını ilan eden
ayet bunun en sağlam, en kapsamlı referansıdır.
"Din, akıl sahiplerini, hüsnü ihtiyarlarıyla ( içten gelen talep ve
istekleriyle) bizzat hayra sevk eden ilahi hükümlerdir" şeklindeki
klasik din tarifi bunun uygulamalı en güçlü delilidir. Dinin en önemli
meselesi imandır. İman ise ancak kalbin tasdikiyle vücut bulabilecek
bir olgudur.
Kişi, inandığını diliyle ikrar etmese de kalbindeki imanıyla Hak
katında mümin sayılır; halbuki inanmadığı halde inandığını söylese ya
da gösterse halk nezdinde mümin kabul edilse de Hak indinde onun adı
mümin değil münafıktır. Nifak ise açık inkardan daha kötü bir durumdur.
Dinin önem verdiği ikinci mesele ibadettir, Allah'a kulluktur.
Kulluk ise, ihlası, yapılan ibadetlerin sırf Allah için olmasını
gerekli kılar.
Hangi sebeple olursa olsun, içine riya, gösteriş ya da başka dünyevi
mülahazalar girmiş ibadetlerin arızalı olacağında, kabul görmeyeceğinde
kuşku yoktur. Dinin diğer önemli bir meselesi de güzel ahlakın
yerleşmesi ve yaygınlaştırılmasıdır.
Güzel ahlak, insanın, bütün iyiliklerle donanımlı olması yanında
bütün kötülüklerden de arınmış bulunması demektir. Böylesi bir
neticenin karaktere yerleşerek tabii birer hale dönüşmesi, her türlü
suniliği reddeder.
Dolayısıyla ahlakın yerleşmesinde de zorlama ve baskıdan söz
edilemez. Dinin "muamelat"a ait prensip ve disiplinleri ise, bir baskı
ya da zorlama değil mutlak adaleti ikameye yönelik bir nizam
meselesidir. Sekter çalışmalar, eğer söylemlerinde samimi iseler,
faaliyetlerini bu ölçüler çerçevesinde gerçekleştirirler. Dolayısıyla
faaliyetlerinin merkezine oturttukları dinin kendisinde bir zorlama ya
da baskı söz konusu olmayınca onların faaliyetlerinin bütününde de söz
konusu olmaz.
Prof. Dr. Binnaz Toprak ve ekip arkadaşlarının hazırladığı raporda
tasrih edildiği için ayrıca adını vermek zorunda kaldığım "Gülen
Hareketi" için de bu durum aynen böyledir. Yurt içinde ve dünyanın
hemen hemen bütün ülkelerinde çok yönlü aktif çalışmalar yapan söz
konusu hareket, medeniyet formatlı bu faaliyetlerinde asla "zorlayıcı",
"baskıcı", "ötekileştirici", "yalnızlaştırıcı" konumlarda konuşlanma
gibi bir zaafa düşmemiş, tam aksine, her şeye rağmen ve her daim
hoşgörülü, birleştirici, bütünleştirici, kucaklayıcı olmuştur.
Hareket'in günümüzde her din, dil, ırk, renk ve cinsten destekçiler
bulması da bulunduğu konumun ve sergilediği durumun isabetinin itiraz
edilemez göstergesi değil midir? Raporu baştan sona okudum. Orada ifade
edilen arızalardan çoğunun dinin devre dışı bırakılmasından ya da dinin
tanınmaz hale getirilmiş yanlış yorumlarından kaynaklandığını gördüm.
Her iki negatif durumla da topluca mücadele edilmesinin ne kadar
elzem olduğu uyarısını aldım, oldukça yararlandım. Ve bir ömür boyu bu
uğurda mücadele vermişlerin hepsini ve özellikle de Muhterem Hocamız,
Aziz Büyüğümüz Fethullah Gülen Hocaefendi'yi bu vesileyle bir kez daha
hayırla andım, şükranla yad ettim...

Sayfa başına dön  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz