Forum içi yönetici alımları için buraya tıklayarak başvuruda bulunun!

Bağlı değilsiniz. Bağlanın ya da kayıt olun

Türkler Bizi Kıtır Kıtır Kesece

Aşağa gitmek  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

1Türkler Bizi Kıtır Kıtır Kesece Empty Türkler Bizi Kıtır Kıtır Kesece Paz Şub. 08, 2009 1:03 pm

Misafir


Misafir

Ülkemizde yaşanan hadiselerin toz dumanı
arasında, sapla samanın bir araya karıştığı görülüyor. Ya da birileri
bilinçli olarak sapla samanı birbirine özellikle karıştırmaya
çalışıyor. Ne de olsa zaman ahirzaman.
Ahirzaman ki fitnelerin kol gezdiği zamandır. Fakat rüzgar ne kadar
ters eserse essin sapla samanı bir zaman sonra mutlaka ayrıştırır.
Gerçek, mutlaka gün yüzüne çıkar. Mesnetsiz iddialar mutlaka gerçeğin
ateşi tarafından küle çevrilir. Milletimizi ve gönül insanlarını
birileri ne kadar karalarsa karalasın, Anadolu insanının masumiyetini
gölgeleyemezler. Gönül insanları, kendilerine atılan çamurları yine
gönülleriyle temizlerler.
İşte buna yaşanmış çok güzel bir örnek.
Bayan Olgayeva, üniversite rektörünün teklifi karşısında bir anda afalladı. Eli ayağı titremeye başladı.
- Ben bu görevi kabul edemem Rektör Bey, dedi.
Rektör, doçent Olgayeva'nın bu tepkisine bir anlam verememişti.
- Bayan Olgayeva, dedi, biliyorsunuz ki üniversitemiz mali açıdan
çok zor bir durumda. Bu bizim için bulunmaz bir fırsat. Eğer bu
öğrencileri kazanabilirsek, Türkiye'den başka öğrenciler de gelir. Bu
da üniversitemizin düzlüğe çıkması demektir. Böyle giderse siz de ben
de daha fazla görevimizi sürdüremeyiz. Bayan Olgayeva, işsiz kalma
korkusuyla çaresiz Rektörün kendisine verdiği görevi kabul etmek
zorunda kaldı. Bayan Olgayeva'nın bu tuhaf tepkisinin altında
çocukluğundan kalma korkularının etkisi vardı. Çocukluğu Sovyet
egemenliği yıllarında geçmişti. Sovyet egemenliği son bulup ülkesi
bağımsızlığını kazanmasına rağmen bu korkularını yenememişti. Ailesi
onu Karadeniz sahiline götürdüğünde, babası denizin ufuklarını
göstererek:
- Bu denizin ilerisinden bir gün Türkler gelecek bizleri kıtır kıtır kesecekler, derdi.
Belki, küçük Olgayeva'nın denize fazla açılmasını önlemek için
babasının uydurduğu bir yalandı bu. Ama bu beyaz yalanda, Türklere
karşı bilinçaltında oluşan bazı olumsuz düşüncelerin de rolü de vardı.
Olgayeva denizde ileri açılmaktan korkar olmuştu o günden sonra. Ama en
çok da Türklerden korkar olmuştu. Çocuk yüreğinde kocaman bir Türk
korkusu yerleşmiş, bu korku çocuk düşlerinin kâbusu oluvermişti. O gün
bu gün bilinçaltına yerleşmiş olan Türk korkusunu bir türlü
yenememişti. Yıllar sonra okumuş ve doçent olmuştu. Rektör Bey'in; "İki
Türk öğrenci üniversitemize kayıt yaptırdılar, bu öğrencilerle
ilgilenmek görevi senindir." sözleri üzerine olmuştu bu ani tepkisi.
Olgayeva, Rektörün verdiği görevi zoraki kabul ettiği günün
gecesinde, çocukluk düşlerindeki kâbusları gördü. O gün tedirgin
adımlarla çıktı evinden. Aklında o gün karşılaşacağı Türk öğrenciler
vardı. Çaresiz, ürkek ve ağlamaklı bir hâli vardı. Yalnız yaşıyordu ve
Türklerin kendisine zarar verebileceğini düşünüyordu. Türk denilince,
hayalinde kısmen insana benzeyen korkunç varlıklar beliriyordu.
Hayalinde tasarladığı Türk imajının haricinde hiçbir Türkle
karşılaşmamıştı bu güne kadar. Karşılaşmak da istemiyordu zaten.
Çaresiz bu iki Türk öğrenciyle ilgilenecekti. Onları odasında
bekliyordu. Beklenen an gelmişti. Bir müddet sonra içeriye temiz yüzlü
zayıf çehreli orta boylu iki genç girdi. Bayan Olgayeva, misafirleri
olduğunu onları şimdi kabul edemeyeceğini söyledi. Öğrenciler İngilizce
olarak kendilerini tanıttıklarında Olgayeva durakladı bir an. İçinde
garip bir ürperti hissetmişti. Onlara yer gösterdikten sonra, masasının
üzerindeki evraklarla ilgileniyormuş gibi yaptı. Bu gençlerin
görüntüleri hiç de hayalindeki Türklere benzemiyordu ama yine de
onlardan çekinmekten kendini alamıyordu. Bir yandan masasının
üzerindeki evraklarla ilgileniyormuş gibi yaparken diğer yandan da göz
ucuyla Türk öğrencilerin hareketlerini süzüyordu.
Aradan birkaç hafta geçmişti. Olgayeva, öğrencilerle ilgileniyor ama
onlara yakınlaşmaya hâlâ çekiniyordu. Fakat gün geçtikçe korkularının
yersiz olduğuna inanmaya başlamıştı. Türk öğrencilerin, diğer
öğrencilerden farkının olmadığını, hatta diğer öğrencilerden daha
düzgün davranışları olduğunu görünce onlara yavaş yavaş yaklaşmaya,
onlarla konuşmaya başladı.
Dört yılın sonunda öğrencilerle içli dışlı olmuş onlarla tam anlamıyla kaynaşmıştı.
Bir anneler günüydü. Türk öğrenciler bir hediye paketi yaptırarak
Bayan Olgayeva'nın evine gittiler. Bir Pazar günü Türk öğrencileri
evinin kapısında gören Olgayeva çok da şaşırmış görünmüyordu. Tebessüm
ederek onları evine aldı. Hediye paketinin üzerindeki notta şunlar
yazıyordu.
"Biz annelerimizden binlerce kilometre uzaklardayız. Bu anneler
gününü de annesiz geçirmek istemedik. Bu gurbette biz sizi hep bir anne
gibi gördük. Zamanla sizden bir anne şefkati gördük. Lütfen hediyemizi
kabul ediniz. Anneler gününüz kutlu olsun."
Ufuklarından korktuğu Karadeniz'in bütün suları yüreğine dolmuş ve
sanki orada yoğunlaşmış gibi bir sağanağa tutuldu. Öğrenciler onu
teskin etmeye çalıştılarsa da onun gözyaşlarını dindirmek bir zaman
mümkün olmadı.
Olgayeva çok mutluydu. Bu her halinden belli oluyordu. O gün Türk
öğrencileri arabasına alarak, kilometrelerce uzaktaki Karadeniz'in
kıyısına gitti. Onları yanına alarak sahile koştu. Öğrenciler
Olgayeva’ın bu hareketine henüz bir anlam verememişlerdi.
Denize doğru döndü. İki delikanlının ellerini tutarak havaya kaldırdı. Denizin ufuklarına doğru haykırdı:
- Anneciğim, babacığım bak denizin öbür yakasından Türkiye'den
Türkler geldi ama beni kıtır kıtır kesmediler. Bilakis gönlümü
fethettiler. Denizin öbür yakasından düşman değil, bana iki evlat geldi
gençler afallamışlardı. Ogayeva yine ağlıyordu.
Olgayeva olanları gençlere bir bir anlattı. Günler sonra onlarla helalleşerek yine gözyaşları içinde onları Türkiye’ye uğurladı.
Doçent Olgayeva, bir kaç yıl sonra üniversitedeki görevinden
ayrılarak, Ülkesinde açılan bir Türk kolejinde müdür yardımcısı olarak
göreve başladı. Türkler hakkındaki yanlış kanaat halk arasında hâlâ
devam ediyordu. Bundan dolayı da Türk kolejindeki görevliler zor anlar
yaşıyordu.
Bir gün okul müdürü, etraftan okulları hakkında yapılan
karalamalardan dert yanıyordu. Olgayeva hayat hikâyesini okul müdürüne
de anlattı uzun uzun. Sonra onun gönlüne ab-ı hayat gibi gelen şu
sözleri sarfetti:
- Siz iyi insanlarısınız hocam, dedi, siz söylenenlere bakmayınız.
Olumsuzluklar karalamalar sizi yolunuzdan alıkoymasın. Bir gün herkes
sizin değerinizi anlayacak. Bir gün herkes sizi bağrına basıp kardeş
ilan edecek. Yeter ki siz yüreğinizi açın insanlara. Bundan hiç
şüpheniz olmasın.

Sayfa başına dön  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz