Forum içi yönetici alımları için buraya tıklayarak başvuruda bulunun!

Bağlı değilsiniz. Bağlanın ya da kayıt olun

Tereddütlerden Sınır Ötesi Hicretlere

Aşağa gitmek  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

1Tereddütlerden Sınır Ötesi Hicretlere Empty Tereddütlerden Sınır Ötesi Hicretlere Paz Şub. 08, 2009 1:02 pm

Misafir


Misafir

Sağ-sol çatışmalarıyla memleketin
çalkalandığı günlerdi. Fikirlerden çok yumruklar konuşur, silahlar
patlar, Cuma namazı vakitlerinde sol görüşlüler cami önlerinde gürültü
çıkartarak bir nevi eylem yapardı. Bu arada cami cemaatine solcuların
camiyi basacağına dair haberler ulaşırdı.
Bir tarafta korku ve panik kol gezerken diğer taraftan da canlı bir
tartışma ortamı yaşanırdı. Sol görüşlülerin "Din afyondur" yaklaşımı
tartışmalarda açıkça ortaya çıkardı. İlericilikleri, dinlerin geride
kalmış bir evre gibi anlaşılmasına neden olur, toplumda artan
etkilerinden dolayı "ilerlemenin" onların kafasındaki liner yapısından
başka türlü de olabileceğini düşünemezlerdi.
Aslında din konusunda sormak ve tartışmalara girmek solcuların
"aydınlanma" merakından değil, aksine geri kalmışların dayanaklarını
sarsarak onları kazanma teknikleriyle ilgili bir durumdu. Nitekim
-genellemek doğru olmasa da çok defa görülen manzara- sarsamayacağını
anlayınca ağır birkaç cümle söyleyerek dindar muhatapla ipleri gerer ve
tartışmayı bitirirlerdi.
Dindarlar da bilirdi onların usulünü ama yine de belki bir tanesine
ulaşmak mümkün olur ümidiyle görüşmekten, konuşmaktan, gerekirse uzun
uzun tartışmaktan geri durmazlardı. Soldan gelen sorular doğru dürüst
din eğitimi alamamış inançlı kimselerin bir çırpıda cevaplayabileceği
türden değildi; felsefiydi, derinlemesine düşünülmüş ve sarsıcıydı.
İşte o yüzden kalbi imanlı, aklı cevap yetiştiremeyen hamiyetli
gençler dinlerini öğrenerek, arkadaşlarına el uzatıp, belki bir
tanesine derman olabilme ümidiyle âlim insanları ararlardı. Cevap
verebilecek birisini bulunca da sorular art arda gelirdi. İzmir'in
üniversite muhiti Bornova'da soruların adresi genç ve dinamik yapısı,
gerektiğinde Darwin'in evrim teorisinin tutarsızlığını anlatmak için
konferanslar verecek kadar sıra dışı birisiydi. Hekimoğlu İsmail Bey
onun heyecan ve ıstıraplarını anlatabilmek için şöyle bir cümle
seçmişti: "Yüreği sadece kasapta görenler onun yanından geçerken bu
yanık kokusu da nereden geliyor derlerdi."
Hekimoğlu ağabey bu cümleyle zihinlerimizi saadet asrına taşır,
Hazret-i Ebubekir'in ciğerini kebap eden yangından yirminci asra bir
kor düştüğünü anlatmak isterdi okurlarına. İşte o korun düştüğü yüreğin
sahibi Fethullah Gülen Hocaefendi'ydi ve Hocaefendi üniversite
gençliğinden gelen sorulara dur durak bilmeden cevaplar verirdi.
Gün geldi, bu sorular ve cevaplar kitaplaştırıldı. Asrın Getirdiği Tereddütler adını taşıyan eser dört cilt halinde basıldı.
"Kur'an'ın ilk emri neden ‘oku' olmuştur." gibi sorulardan,
"Allah'ın nitelikleri bilinebilir mi? Neden bütün peygamberler arap
yarımadasında gelmiştir? Ruh göçü, Peygamberimizin neden çok evlendiği,
Kur'an'da her şey varsa bugünkü fen ve tekniğe ait şeyler de var
mıdır?" sorularına kadar, oradan da inançlı gençlerin baş problemi
sayılacak "İnançsız birisine önce neyi, nasıl anlatmalı?" türünden
ihtiyaçlara kadar her şey mevcuttu o soruların içinde…
"Hz Havva Anamızın Hz. Adem'in eye kemiğinden yaratılmış olması" da
sorulurdu, "Âlemin kıdemi konusunda materyalist filozoflarla bazı
erbab-ı tasavvufun görüşleri arasındaki benzerliğin nasıl telif
edilebileceği" de…
Hasılı öyle sorular geliyordu ki, cevap verecek kişilerin neredeyse
her saha hakkında en azından o sahanın temel meselelerini bilmek zaruri
idi. Bu zaruret, geceleri gündüzlere kattırıyor; sürmenaj olma
korkuları yaşatacak kadar zihni zorlayıcı miktarda efor sarf
ettiriyordu.
Şimdi aradan otuz yıl geçti. Sol dalga kırıldı; doğu bloğu çöktü…
Türkiye ilerlemesini sürdürdü ama bu ilerleme solcuların başka
alternatifi asla kabul etmemecesine inandığı istikametin dışında
gerçekleşti. O günlerde bir kişiye ulaşabilmek için yanan yürekler
şimdilerde dine artan ilgi karşısında "Bunca talebe nasıl yetişir de
ihtiyacı kusursuz karşılayabiliriz?" kaygılarına bıraktı yerini…
Bu ilginin sırrı ne?
Türkiye'de sorular değişmeye başlayınca Asrın Getirdiği Tereddütler
de alıp başını sınır aşırı diyarlara gitti. İngilizce başta olmak üzere
tam on yedi dilde basıldı. Ama Türkiye'nin genç kuşakları ve dine
uyanan ilgiden nasibini almaya yeni başlayan kesimleri peşini bırakmadı
Asrın Getirdiği Tereddütler'in… 2008 senesinde dört cildin ayrı ayrı
yapılan baskı sayısı seksen yediyi, bir senede satılan kitap sayısı ise
375 bini buldu.
Asrın Getirdiği Tereddütler'in mazhar olduğu bu ilginin sırrını
merak ettim. "Bir kişiye olsun ulaşabilir miyiz?" çabalarına karşılık
bu gün bir senede 375 kişiden gelen cevabın bir açıklamasını bulmak
istedim. Fethullah Gülen Hocaefendi'nin külliyatını taramaya başladım.
Galiba o sırrın açıklaması şu cümlelerde saklıydı:
"Biz hemen tesirini görmesek de gönülden fışkıran, hâlle farklı bir
şiveye ulaşan bu beyan âbideleri bugün olmasa da yarın mutlaka ona açık
kalbler üzerinde tesirlerini gösterecek, vicdan sistemlerini bütün
derinlikleriyle tesir altına alacak.. ve bir gün şuuraltı müktesebât
hâline gelmiş bu vâridât, çok küçük bir tedâîyle de olsa ortaya çıkarak
en alâkasız ruhlara bile kendi boyasını çalacaktır. Evet, bugün ne
gönül diliyle söylenen sözler ne de hâl şivesiyle seslendirilen
beyanlar kat'iyen zayi olmamaktadır. Şimdilik zihinler onları birer
disket gibi kaydediyor, şuur değerlendiriyor, mantık ve muhâkeme
besleyip büyütüyor ve yeni kalıplara, yeni şekillere ifrağ ediyor,
sonra da onları bir ‘vakt-i merhûn'a emanet ediyor. Mevsimi gelince
belki de kalbin o sihirli beyanları, hâlin ruhlar üzerindeki o silinmez
izleri ne duyulmadık şeyler ne görülmedik güzellikler ifade
edeceklerdir..!"

Sayfa başına dön  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz