Forum içi yönetici alımları için buraya tıklayarak başvuruda bulunun!

Bağlı değilsiniz. Bağlanın ya da kayıt olun

GAZETE KÖŞE YAZISI

Aşağa gitmek  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

1GAZETE KÖŞE YAZISI Empty GAZETE KÖŞE YAZISI Paz Şub. 08, 2009 12:51 pm

Misafir


Misafir

Nasır, yakın tarihin en sevilen ‘Arap lideri’ydi, ama başaramadı..

Nasır ve hedefi:?Birleşik
Arap Cumhuriyeti 1958’de Mısır ile Suriye’nin ortak devleti olarak
kuruldu. Bayrağı ve amblemi vardı.?Amacı, Arap Yarımadası’ndaki ve
Kuzey Afrika’daki Arap devletlerinden çoğunu çatısı altında toplamaktı.
Birlikteliğe bir süre sonra Kuzey Yemen?de katıldı, fakat daha sonrası
gerçekleşmedi.


1950’li, 60’lı yıllardaki Mısır lideri Nasır’ın adı, ülkemizde yeniden
anılıyor. Nedeni, basınımızda Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’a
‘İkinci Nasır’lığı yakıştıran yorumların çıkması...
Benim gazetecilikteki kıdemim, ‘Nasır’lı yıllar’ı hatırlamaya müsait.
Biraz ondan söz edeyim. Nasır, gerçekten döneminin en önemli
liderlerinden biriydi. Amacı, Arapların, İsrail’e karşı ve onu
destekleyen ‘emperyalizm’e karşı aynı politikaları izleyen bir birlik
haline gelmeleriydi. Zamanla, Mısır’da olduğu gibi, Mısır dışındaki
Arap halklarının bir kısmında da, o amacını destekleyen birçok yandaşı
oldu.
Kısaca, hayatını da hatırlayalım. 1918 doğumluydu. ‘Nasır’, adının
kısaltılmışıydı. Asıl adı, Cemal Abdülnasır’dı. Bir postacının oğluydu.
Mütevazı koşullar içinde yetişmişti. Mısır’ın siyasi rejiminin krallık
olduğu yıllarda Askeri Akademi’de okumuş, subay olmuştu.
1948’de, İsrail’in kuruluşunu izleyen Arap-İsrail savaşında ilk savaş
görevini almıştı. Araplar yenilmişlerdi. Nasır, savaştaki gayretleri
dolayısıyla terfi etmişti. Orduda Kral Faruk’a karşı olan subaylara
katılmıştı. 1952’de de albay rütbesindeyken Kral Faruk’u deviren
darbenin ‘ikinci adamı’ olmuştu.

Süveyş başarısı
1954’te ‘ikinci adam’lıktan birinci adamlığa geçti ve 1970’e kadar 16 yıl boyunca, Mısır’ı ‘tek adam’ olarak idare etti.
O süre içindeki başarıları arasında, o zamana kadar bir İngiliz-Fransız
konsorsiyumunun mülkiyetinde ve yönetimi altında olan Süveyş Kanalı’nı
millileştirmekti. 1956 yılının Ekim’inde İngilizlerle Fransızlar,
İsrail’le anlaşarak, kanalı geri almak için harekete geçtiler.
Uçakların desteğinde, İsrail üzerinden Sina Yarımadası’nı geçip
Süveyş’e ulaştılar. Fakat o zamanki dünya koşullarının sonucu olarak,
Sovyetlerin tehdidi ve ABD’nin müdahalesiyle operasyonu durdurmak
zorunda kaldılar.
Bu, Nasır’ın askeri alanda olmasa da diplomasi alanında kazandığı büyük bir zafer sayıldı.
Nasır, zaten, o zamanki ‘iki bloklu dünya’ dışında bir ‘üçüncü dünya’
arayışı içindeydi. Yugoslavya’nın Tito’su, Hindistan’ın Nehru’su ile
birlikte, iki blokun dışındaki ülkeler arasında bir politika birliği
oluşturmaya çalışıyorlardı.

‘Tüm Araplar birleşsin’
O çalışmaların hedefine varması kolay değildi. Ama Nasır’ın bir de
kendi bölgesindeki ‘Araplar’ı bir araya getirme politikası vardı ki,
onu mutlaka gerçekleştirmek istiyordu.
Buna, önce Suriye’yi, ikna etti. İki devlet, aralarında birleştiler.
‘Birleşik Arap Cumhuriyeti’ni kurdular. Anlaşma, iki ülkede referanduma
sunuldu kabul edildi, ortak devletin başkanlığına Nasır seçildi.
Bu birlikteliğe daha sonra Yemen de katıldı fakat bu katılım ortak devleti, bir konfederasyon yapısına dönüştürdü.
Ama dış politikada, Yemen de, Suriye gibi, Nasır’ın belirlediği?çizgiyi sürdürecekti.
Nasır’ın daha sonraki hedefi, o ‘Birleşik Devlet’e, aşama aşama diğer Arap ülkelerini de katmaktı.
Tabii, bunun için o devletlerin yönetimlerinin değişmesi gerekiyordu.
Çünkü Arap dünyasında o zamanki krallar ve şefler, o birleşme projesine
sıcak bakmıyorlardı.
Ama bir başka şey vardı: O kralların ve şeflerin yönetimindeki
halkların içinde, ülkelerinin yönetiminden memnun olmayan unsurlar da
vardı.
Nasır’ın oluşturduğu istihbarat ve propaganda servisleri, onları, kendi
yönetimlerine karşı hareketlerinde teşvik etmeye başladı.
Söz konusu ülkelerden en önemlisi Irak’tı. O zaman bir krallıktı.
Başında ‘İkinci Faysal’ ünvanıyla çocuk yaşta tahta çıkan bir kıral
vardı. 18 yaşına basıp, krallık yetkilerini tek başına kullanmaya
başlaması 1953’te olmuştu.
Irak’ın dış politikası, uzun süre mandası altında bulunduğu
İngiltere’nin etkisiyle oluşmuştu. 1955’te, Amerika’nın desteğiyle
İngiltere, Irak, İran ve Pakistan arasında kurulan Bağdat Paktı’nın
kurucu üyesi olmuştu. İki blok dışındaki bir ‘üçüncü dünya’ çizgisini
benimseyen Nasır’ın Mısır’ıyla bir araya gelmesi mümkün değildi.
Ama eğer Irak’taki yönetim değişirse, Irak’ın tutumu da değişebilirdi.
1958’in Temmuz’unda o yönetim değişti. Irak’ta kanlı bir darbe sonunda
krallık bitti, yerine bir ‘ihtilâl rejimi’ kuruldu. İhtilâlin başı
Abdülkerim Kasım, devlet başkanı oldu, yardımcılığına da -Nasır’cı
olarak bilinen- Abdüsselâm Arif geldi.

Irak’taki darbe
Ben o darbe gününde, sınır kapıları ve havaalanları kapatılmış olan
Irak’a, gazeteci olarak girmeye çalışıyordum. Tek çareyi Kahire’ye
giden tek uçağa yetişmekte buldum. Kahire, bölgede Irak’a coğrafi
açıdan uzak olan başkentlerden biriydi ama, darbeden sonra Irak’a,
siyasi açıdan en yakın başkent sayılabilirdi. Ayrıca, vize açısından
Mısır’a girmem de kolaydı.
O hesabım doğru çıktı. Çünkü, dünyanın başka ülkelerinden Bağdat
Havaalanı’na inişlerine ilk izin verilen uçaklar, Mısır’ın resmi
uçaklarıydı ve o uçaklardan -gazetecileri taşıyan- birinde ben de
vardım. Kahire’ye gider gitmez, Nasır yönetiminin basın merkezine
başvurup, Irak’a gitmeye talip olan yabancı gazetecilerden biriydim.
Talebimi kabul etmişlerdi.
Bağdat’ta, yeni Başkan Abdülkerim Kasım dahil, ‘yeni’lerden birçok kişiyle görüştüm.
Şu belliydi: Irak; Türkiye, İran ve Pakistan’la birlikte üye olduğu
Bağdat Paktı’ndan hemen ayrılıyordu. Ama daha sonraki politikasının ne
olacağı henüz belirlenmemişti.
Başkan Yardımcısı Abdüsselam Arif, Nasır’la ilişkilerin hemen
geliştirilmesini, Irak’ın Mısır-Suriye-Yemen birliğine girmesini
istiyordu. Bunu Kahire’den ilk uçaklarla gelen Nasır’ın temsilcileri de
istiyordu. Fakat Kasım, ihtiyatlıydı. Irak’ın toplumsal ve mezhepsel
unsurlara da dayanan iç siyasal yapısını gözönünde tutarak, bunu zamana
bırakmak niyetindeydi.

‘Birleşik’liğin adı kaldı
Aradan biraz zaman geçip, Kasım’ın ihtilal yönetimi yerleştikten sonra olaylar şöyle gelişti.
Kasım, Mısır ile birliğe girmesi yolundaki beklentileri
gerçekleştirmedi. Irak’ı, Sovyetlerle de iyi ilişkileri olan bağımsız
bir devlet olarak yönetmeye çalıştı.
Bir darbe yapıp, kendi yerine geçmek istediğinden şüphelendiği Arif’i de görevden aldı.
Kasım’ın korktuğu beş yıl sonra oldu. 1963’te Arif’çiler Kasım’ı
devirdiler. Ama devirmekle kalmadılar. Bir ayaküstü yargılamadan sonra
idamına hükmedip, onu öldürdüler de...
Arif Devlet Başkanı oldu. Irak o sırada, Mısır’la ilişkilerini iyileştirdi.
Fakat aradaki zaman içinde Nasır’ın Suriye ve Yemen ile birlikte
kurduğu birleşik devlet, çökmüştü. 1959’da Yemen, 1961’de Suriye,
birlikten ayrılmıştı.
Nasır, bu defa Suriye’yi yeniden ikna ederek Irak’ı da içine alan yeni
bir birlik kurmak istedi. Bunun ön anlaşmaları yapıldı. Fakat
uygulanması, amaçlandığı şekilde gerçekleşmedi.
Gerçi Nasır, ölümüne kadar devletin adını Birleşik Arap Cumhuriyeti
olarak muhafaza etti. Fakat o Cumhuriyet’in Mısır’dan başka bir ülkesi
olmadı.
Cemal Abdülnasır’ın, Arapları, bir devlet birliği içinde olmasa da,
İsrail’e karşı müttefik olarak birleştirme politikası da, 1967’deki ‘6
gün savaşı’yla yenilgiye uğradı. İsrail’e karşı savaş hazırlıkları onun
tarafından, Suriye ve Ürdün’ün katılımıyla başlatılmıştı.

6 gün savaşı
1967 yılının 5 Haziran’ında başlayan savaşın ilk gününün erken
saatlerinde İsrailliler, yere çok yakın uçan ve o sayede -o zamanki-
radarlara yakalanmayan uçaklarıyla, Arap uçaklarını meydanlarından
kalkmadan vurdular.
Hava üstünlüğünü ele geçirdikten sonra, kara harekâtında da başarılı oldular ve savaş altı gün içinde sona erdi.
Bu, Nasır için hayatının en büyük yenilgisi oldu, halkının ona karşı
olan sevgisini azaltmadı. Nasır o yenilgiden sonra istifasını ilan
ettiyse de, bunu, meydanları dolduran halk toplulukları reddetti.
Nasır, üç yıl sonra, Arapların birleşmesi için olmasa da, Arapların
birbiriyle kavgalarının önlenmesi yolunda çok önemli bir girişimde
bulundu. Ürdün’le Filistin kuvvetleri arasındaki savaşı sona erdirip,
iki tarafı barıştıran bir arabuluculuk görevini başarıyla sonuçlandırdı.
Ama o görevi bitirdikten hemen sonra bir kalp krizi geçirerek öldü.
***
Cemal Abdülnasır, öldüğü gün 52 yaşındaydı. 36 yaşında Mısır’ın lideri
olmuş, ülkesini 16 yıl boyunca ‘tek adam’ olarak yönetmişti. Tarih
boyunca tüm Arap halkları içinde kendisine en fazla sevgi ve saygı
duyulan Arap lideri oydu. Galiba, hâlâ odur.
Ama, bu, Arap ülkelerini, aynı birlik içine toplaması bir yana, aynı siyasi çizgiye yaklaştırmasına da yetmemişti.
Türkiye kategorisindeki tüm haberler »









function SetCommentArchive()
{
document.frmCommentArchive.action = 'http://www.radikal.com.tr/Handler.aspx';
document.frmCommentArchive.submit();
}

Okur Yorumları (6 Yorum)



"YIKILAN DUVARLAR" !...
- 5/2/200920:2Yıl
1989. Yer Berlin. Bir duvar yıkılıyor. "Şölenler ve törenler"
eşliğinde. Aslında yıkılan DUVAR değil, yakın tarihin siyasal
SİMGE'sidir. Yeni bir dünyanın başlangıcının habercisi. 21.Yüzyılın
hazırlayıcısı. 19.Yüzyıl "insanlık tarihinin" en zengin ve en verimli
dönemidir. Her alanda (Felsefeden-bilime ve teknolojiye) üretkenliği
ile damgasını vurmuştur. 20.Yüzyıl kötü bir "mirasyedi" davranışı
içerisinde,bir önceki yüzyıla ait yaratılan tüm değerleri, her alanda
uygulamış ve aynı hızda da tüketmiştir. 20.Yüzyıl aynı zamanda
"LİDERLER YÜZYILI"dır. Lenin'den M.Kemal'e,Mao'dan
Gandi'ye,Mussolini'den Hitler'e,Stalin'den Franko'ya ve Nasır'dan
Castro'ya kadar on'larca örnek vardır. Gelelim 21.Yüzyıla Bu yüzyılın
"liderlere" ihtiyacı kalmamıştır. Çünkü "küresel dünya" veya
"globalizm",daha da açıkçası KAPİTALİZM'in en kutsal önderi ve tanrısı,
yalnız ve yalnız "D-O-L-A-R"dır !...Anlatılanlar, geçmişin hoş
"kahramanlık masalları"ndan başka bir şey ifade etmez. Acı olan gerçek
ise,günümüzde, geçmişin efsanelerine kendini kaptıran "ülke
yöneticilerine" sahip olmamızdır !...Bu RÜYA nasıl sona erecek ?Nasıl
uyandıracağız "gaflet" içinde olan "İKTİDARI" ve "MUHALEFETİ" !...Ne
dersiniz ?... Bu arada ACİL önlem paketleri nerelerde bulunur ? DOĞU'da
mı, BATI'da mı !... S.O.S. !...Her halükarda !...macit cününoğlu - okurun diğer yorumları için tıklayınız

Arap birliği bir hayaldir.....
- 5/2/200913:53Cemal
Abdülnasır büyük bir politikacı, devlet adamı Arapların en sevdikleri
lider olabilr. Günümüzde dünya koşulları 1950 lerden çok farklıdır.
Arap yarımadasındaki -Araplar- Suudi Arabistan, Kuveyt, Bahreyn, BAE
vb. gibi küçük ama ZENGİN krallıklar ve şeylikler tercihlerini
yapmışlar ve bir lider arayışında DEĞİLLİERDİR. Arapları birleştirip
başlarına bir LİDER getirmek isteyen kendi rahatrınadan vazgeçmeden
ABD, AB gibi ülkelerde sıcak koltuklarında oturan, hayal kurarak yeni
Ortadoğu haritaları çizerek Ortadoğu ve ARAP dünyası hakkında HARRY
POTTER - LORD OF THE RINGS türü romanlar yazanlarla, zengin OLAMAYAN
Arap ülkelerinde ve GERİCİ MUHAMAMESDANLIĞIN yaygın olduğu fakir
ORTADOĞU -TÜRKİYde dahil olmak üzere-ülkelerindeki fakir, ezilmiş,
sindirilmiş BİREYLERdir. Bu fakir, ezilmiş, sindirilmiş BİREYLER
ezilmiş, sindirildikçe FAKİRLEŞMEKTE, fakirleştikçe ROMANTİKleşmekte,
ROMANTİKleştikeçe kendilerine kurtaıcılar, liderler birleitiriciler
aramaktarılar. Bu iki guruptan, zengin, konforlu GEOPOLİTİK roman
yazarları VE fakir, ezilmiş, sindirilmiş BİREYLER den başka kimse ne
ARAP birliğine inanmakta nede ARAPLARA bir lider gereksinimine
inanamaktadır. .....Saygılar

Sayfa başına dön  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz